Korsan Koyu Adrasan tekne turu rotası güzergahında bir duraktır. Gün içinde gezilen birçok koydan birisidir ama gördüğünüzde yazmaya değer bir güzelliğe sahip olduğunu kendinizde anlayacaksınız. Korsan Koyu ulaşımın zor olması sebebiyle bakir kalmış pırıl pırıl bir denize sahip cennetten bir köşe gibidir. Aynı zamanda Likya Yolu noktalarından birisidir. Adrasan’da tatil yapanlara özellikle görmeleri gereken yerleri anlatırken Korsan Koyu’na değinmeden geçmeyiz. Karayolu ile gitmek isteyenler Karaöz’e ve oradan da Gelidonya Feneri yoluna saparak Korsan Koyu’na ulaşabilirler ama kara yolu biraz zahmetli olabilmekte. Bu sebeple Adrasan’dan tekne turlarına katılarak birçok koyla birlikte Korsan Koyu’nu da görebileceğinizi belirtmek isteriz. Gezi yazıları yazan bir arkadaşın bloğunda Korsan Koyu ile ilgili bir gezi yazısı bulduk ve onun kaleminden çıkan cümleleri de sizinle paylaşmak istedik.
Likya Yolu: Adrasan – Gelidonya Feneri – Korsan Koyu
19 Mayıs tatilini derslerden bulduğumuz boşlukla birleştirerek, kısa bir ‘survival’ deneyimi yaşamaya Akdeniz’e indik. Likya Yolu hep aklımızda olan bir rotaydı fakat zaman darlığı nedeniyle bir kısmını tercih etmemiz gerekiyordu, biz de Atlas’ın verdiği yürüyüş atlası ekinin kapağında görerek hayran olduğumuz Gelidonya Feneri’ni seçtik.
Planımız ilk gün Adrasan – Gelidonya Feneri arasını yürüyerek fenerde kamp yapmak, ikinci gün de yavaş bir yürüyüşle bazı yerlerde denize girerek bir yerleşime ulaşmaktı. Ancak çok istememize rağmen şiddetli rüzgar nedeniyle fenerde kalamayacağımıza karar vererek Korsan Koyu’na devam ederek kampımızı orada kurduk. Ertesi gün de öğlene doğru Karaöz hedefiyle çıktığımız yürüyüşte bir aile bizi arabasına alarak Mavikent’e bıraktı. Oradan otostopla Antalya’ya geçerek gece otobüsüyle Ankara’ya döndük. Yani başlangıçtaki plan az da olsa değişikliğe uğradı ama yine de istediğimiz yerleri görmüş olduk.
Bu rota ile ilgili internette pek kaynak olmadığı için bazı tecrübelerimi paylaşmak istiyorum. Gerekli malzemelerle ilgili internette pek çok bilgiye ulaşabilirsiniz. Bahar ve yaz aylarında tek kat çadır yeterli olur, ancak yağmura dayanıklı bir şey götürmenizde fayda var. Ocak için propan, benzin ya da ispirto gibi farklı alternatifler var, ancak bunlar dağ malzemeleri satan yerlerde yüksek fiyatlara satılabiliyor. Migros gibi büyük marketlerde ispirto ocağı bulunabilir. Biz Bauhaus’ta 20 tl civarında LPG ocağı bulduk. Küçük tüplerden bir tanesi 2 kişinin 2 günlük yemek ihtiyacını karşıladı, geceleri çay da yaptık, performansından memnunuz. Gün ve öğün hesabına göre yedek tüp taşıyın. Yanarken rüzgardan korumaya çalışın.
Ayrıca güvenliğe de dikkat edin, sonuçta ateş ve gaz tüpü bir arada. Kamp için küçük ve hafif tencere setleri alınabilir. Biz onu da iptidai bir yöntemle sos tenceresine benzeyen hafif bir çelik tencere götürerek hallettik. Ancak 2 farklı tencere kolaylık sağlar. Biz kase olarak götürdüğümüz metal sefer taslarında su kaynattık, gayet de efektif oldu. Ateş yakacaksanız mümkünse daha önce ateş yakılmış yerleri tercih edin, yoksa da çevreye en az zarar verecek yerleri seçin, varsa taşlarla çevirip yayılmasını engelleyin. Yemek için önerim de makarna, bulgur ya da hazır mantı gibi kaynayan su içinde pişebilecek yemekler. Kamp kurmayacağınız zamanlarda yemek için hazır konserveler iyi oluyor, ancak ağırlar. Kahvaltı için üçgen peynir, tost ekmeği, çokokrem tüp gibi şeyler olabilir, ancak uzun süre dayanmazlar, korumaya özen gösterin. Hazır çorba, sallama çay, kahve ve kuruyemiş de bulunsun. İhtiyaç duyduğunuzda ağzınıza atacağınız, ufak ama enerji verici yiyecekler de çantanızın kolay ulaşılır yerlerinde olsun. Sinek kovucu sprey, ağrı kesici, yara bandı, antiseptik, alerjiniz varsa ilaç vs. gibi şeyleri unutmayın. Kafa lambası oldukça kullanışlı, mutlaka edinin, karanlıkta ocak kullanırken falan bir elde fener tutmak zor oluyor. Yalnız yola çıkmadan önce yükünüzü kontrol edip olabildiğince hafifletmeye çalışın. Kullanmayacağınız şeyleri almayın, fazladan kıyafet almaya da gerek yok, durduğunuz yerlerde yıkayıp güneşte kurutabilirsiniz, asmak için yanınızda ip de bulundurun. 15 kg yükle saatlerce yürümek omuzları fena ağrıtabilir. Batonlar yokuş çıkıp inerken çok işinize yarayacak. Biz almadık ama yolda birer düzgün ağaç dalı bularak o niyetle kullandık. Bence bir tane de olsa baton alın.
Etrafımızda daha önce aynı yolu yürümüş pek çok kişiyle konuşma fırsatı bulduk, hepsinin de ortak cümlesi “Su yok!” oldu. Gerçekten de bu rota susuz bir rota, yani Adrasan’la fener arasında çeşme yok. Yaz sıcağında çok zorlu olabilir, hem içme hem de kullanma için yanınızda bolca su taşıyın. Fenerde bir sarnıç olduğunu ve suyun içilebilir olduğunu duymuştuk, fakat durgun su içilmez prensibine güvenerek içmeye yeltenmedik. Beton bir su deposu var ve oradan kovayla su çekebiliyorsunuz. İçmek istemeseniz bile kullanma suyu olarak kullanılabilir, bulaşıklar için de su gerekiyor.
Adrasan sahilde Likya Yolu tabelası var, Gelidonya Feneri 15 km. Adrasan’ın çıkışında, yarım saatlik bir yürüyüş mesafesinde terkedilmiş bir deve çiftliği var. Bir otostopta bu çiftliğin eski sahibine denk geldik, zamanında at ve develerle Likya yolunda safariye çıkarırlarmış turistleri. Orada bir çeşme var ve su gayet temiz. Burası fenere kadar (bizim yavaş ve çok duraklı yürüyüşümüzle 8 saat boyunca) su bulabileceğiniz tek nokta, şişelerinizi doldurun. Ayrıca burada boş bir ağaç ev de var, matlarınızı serip yatabilirsiniz.
Fenerin iki yakasında da kamp yapmaya müsait düzlük alanlar var. Bir tarafta da daha önce oraya güneş tutulmasını izlemeye gelen Amerikalıların yaptığı ahşap çardak var. Dinlenmek ve kafa dinlemek için çok güzel bir yer. Denizden iki yüz metre falan yüksekte, muhteşem bir manzara ve dalga ve rüzgar sesinden başka ses yok. Ancak şansımıza biz gittiğimizde çok rüzgarlıydı ve kalamadık.
Fenerden batıya döğru Karaöz tabelasından devam ettiğinizde en fazla bir saatlik yürüyüş sonrası tarlalarla çevrili bir yolda ilerliyorsunuz ve buralarda çeşmeler var, su içilebiliyor. Korsan Koyu da buralarda bir yerde, Melainippe antik kenti tabelası var, ancak kentten günümüze sağlam kalan pek bir şey yok. Kampımızı deniz kenarında kentin kalıntıları arasında bir düzlüğe kurduk. Vardığımızda hava kararmak üzereydi ve hemen çadırları kurup yemek yapma telaşından etrafı pek inceleyemedik. Korsan Koyu ufak ama çok güzel bir yer. Burada belediye plaj kullanımı için çeşmeler, duş ve wcler yapmış. Geceleri pek insan geleceğini tahmin etmediğim için konaklama için uygun bir yer ama gündüzleri plaja gelenler oluyor. Gündüzleri pikniğe gelen liseliler de muhtemelen alışkın burada kamp yapanlara, hiç rahatsızlık vermediler. Ancak buranın büyük bir dezavantajı var: sinekler. Arka tarafta çöpler biriktiği için etrafta çok fazla sinek vardı. Sinek kovar sıkmamız da fayda etmedi, döndüğümüzde alerji olmuştuk. Sivrisinek gibi de değil farklı bir türdü. Eğer burada kalacaksanız iyi önlem alın. Çadıra sinek sokmamaya çalışın.
Korsan Koyu’ndan Karaöz’e yürüyüş araç yolundan, hatta Karaöz’den sonra Mavikent’e kadar da asfalt yolda. O yüzden bu taraf pek eğlenceli değil. Bizim bu kısmı otostopla geçmemiz isabet oldu. Mavikent’in geniş plajları var, fakat burası koy değil açık deniz olduğu için çok dalgalı ve derin. Sanırım Karaöz’den Finike’ye kadar böyle uzunca bir kumsal şeridi var.
Likya Yolu oldukça iyi işaretlenmiş, kaybolma riski çok düşük. Bazı kayalık yerlerde patikalar belirsizleştiği için bir süre işaretleri takip etmek zorlaşıyor. Onun dışında belirgin patikalarda işarete gerek duymadan yürüyebilirsiniz. Aynı rotayı yürüyen pek çok kişiyle karşılaşacaksınız, ancak pek Türk yok. Amerikalı yaşlı bir çift bizim Türk olduğumuzu duyunca çok şaşırmıştı. Yol üzeride karşılaştığımız bizim dışımızda Türkçe konuşan tek kişi de o yörede rehberlik yapan ve Ankara’da yaşayan Hollandalıydı. Fenerde manzara iyiydi ama fasıl manzara fenere yaklaşırken, fenere inmeye başlamadan önceki çıkışlardaydı. Aslında bu patikalar biraz tehlikeli diyebilirim, bir tarafınız uçurum ve bazen yarım metreden az bir genişlikte yürüyorsunuz. Rüzgarda sırtınızda yükle daha tehlikeli. Ancak fazla sürmüyor, buralarda durarak manzaranın tadını çıkarın.
Yol sürekli değişen karakterde, Adrasan’dan dozerle açılmış geniş yolda başlayıp, orman içi patikalardan devam ediyor, bazen tamamen taşlık yüzeylerde, bazen kayan toprakta yürüyorsunuz. Manzara sürekli değişiyor, Çoğunlukla da deniz ve ada manzaralı patikalarda yürüyorsunuz. Yüksek ağaçlar sayesinde güneş altında fazla kalmıyorsunuz. Bu nedenle Adrasan – Gelidonya arası parkur için Likya yolunun en güzel etabı diyorlar, biz de her türlü zorluk ve yorgunluğa rağmen bu yoldan çok zevk aldık. Herkese tavsiye ediyoruz. ( Kaynak )